Endüstriyel tasarımcı Jinsop Lee’nin TED’de “Design for all 5 senses” (Beş duyunun tümü için tasarım) isimli bir konuşması var. Lee bu konuşmasına şu soruyla başlıyor:

Neden seks acayip iyidir?

Soruyu yine kendisi şöyle cevaplıyor:

Seks iyidir çünkü beş duyuya hitab eder.

 

İşte bu kadar temel ve insani birşey üzerinden yapılan bu çıkarım neredeyse bütün bir Doğu-Batı ayrımını açıklar niteliktedir. Nasıl mı? Şöyle: Doğu, i-phone ve atom bombası icat edemediğinden ya da sömürmeyi beceremediğinden olsa gerek yenilgisini ilan etti ve kendine ait ne kadar değer varsa üzerinden adeta buldozerle geçmeyi yeğledi. Sırf batılı olabilmek adına… Oysa Doğu, Batı kültürünün insana yaklaşış biçiminin, beşerin duyularının hadım edilmesi üzerine kurulu olduğunu bilemedi. Ve “sanat ve kültür” adında modernite buluşu kelimelerle insanlığını “geliştirmeye”, duyularını tatmin etmeye çalıştı.

Tiyatro, opera, bale gibi şeyler doğuya zorla sevdirilmeye çalışıldı, bir gelişmişlik göstergesi olarak dayatıldı. Alın bunlar size yeter dendi.

Saydığımız sözde sanat ve kültür aktivitelerinin tamamına yakını sadece iki duyuya yani görme ve işitme duyularına hitab eden şeyler. İnsanı bir kotuğa hapsedip, sıkan, eylemsiz bırakan aktiviteler. Ne yaptığı şeyin seyirci için olduğunu bildiğinden hakikatsiz kalan sahnedekilerin ne de en ufak bir iştirakte bulunamayan seyircilerin tatmin olmasını bekleyebilirsiniz.

Resim, heykel gibi üretimlere gelecek olursak; kilise için yapılan dini üretimler dışında kalanlar hapis hayatı yaşıyan ve kendini ancak sonradan ifade edebilme imkanı bulabilecek kişiler içindir. Allah’a bile yakarmaz. İlişkisiz bir üretimde bulunur. Bugünlerde sanatçıyı doğrudan (ki en doğrudan üretim bile en azından günler sonra insanlarla buluşur) halkla buluşabiliyor gibi görmemiz, eski sanatçıların öldükten sonra değerlenen üretimlerinin oluşturduğu ortamın kaymağının yenmesinden ibarettir. İnanmayan gidip herhangi bir modern sanat galerisinde duyularını tatmin etmeye çalışabilir.

Gelelim Doğu’ya. Geleneksel Doğu’ya baktığınızda ufak tefek eğlencelikler dışında oturup seyretmekten ibaret şeyler pek göremezsiniz. Doğu insanı, katılımcısı olmadığı şeyleri hakikatli bulmaz. Örneğin tekkelerde zikre katılır. Burada hu çeker, arkadışının omzuna tutunur, gelen tütsüyü koklar, ağlar, güler, onlarca insanla birlikte hareket eder, onların ter kokusunu duyar, zikirden sonra gelen tatlıdan tadar.

Doğu’da kişi bireyliğini resme ya da heykele hapsetmez, kendi inancı doğrultusunda yine kendi içinde yükselir. Bu Nirvana da olabilir seyr-ü süluk da bir uzak doğu dövüş sanatı da… Doğu insanının marjinalleri iç dünyalarında yolculuk yapar yükselir ve illa sanat diyeceksek, kendisini bir sanat eseri olarak ortaya çıkarır ve ölünce de yiter ve gider. Zaten tutarlı olan da budur. Geçicilik ve dünyada tortu bırakmama doğunun en büyük hedeflerindendir.

Doğunun şehirciliği de böyledir. Değişmez ve statik değildir. Ahşaptır, çamurdur yeri geldiğinde bambudur, bitkidir. Narindir, emek ister, üstün beceri ve sabır ister. Hassas ve duyarlı insan bekler, böyle bir insan ya da topluluk olmayınca da sivil mimari de yiter ve gider. İşte bu yüzden doğunun tarihi şehirleri yitiktir. Doğu donuk olmadığından, yaşamayan ölür. Venedik gibi mumyalanmaz.

Doğu beşeriyete önem verir, cinselliği tabu yapmaz. Sadece bunu ulu orta yaşamamayı tercih eder. Tabu haline getrimediğinden dolayı da çarpıklaştırmaz. Ve cinsellik gibi temel bir tatminlik eyleminin benzerlerini tüm hayatına dahil ederek yaşar . Hayatını beş duyusunu da tatmin ederek sürdürür ve gider… Yaşamı da böyledir. Şeb-i Arus’u da… Dücane Cündioğluna kulak verelim:

“Tarihin hiçbir döneminde cinsellik ve hatta müstehcenlik Doğu’da tabu olmamıştır. Lakin Batı’da tabudur. Dün de tabuydu, bugün de.

Cinsellik Asya dinlerinde de tabu değildir. Bilakis cinsellik hikmet’in bir tezahürü, bir boyutu, bir ayetidir; nefsin mertebe ve makamlarında dervişlerin seviyelerinin alameti, nefse hâkimiyetlerinin göstergesidir.

Cinselliği idrakinin veya cinsellikteki kudret ve kuvvetinin derecesi, dervişin manevî mertebesinin seviyesine delalet eder.

Cinselliğin hikmeti ancak Doğu’ya has bir derinliğin, sadece Doğulu bir kavrayışın ürünüdür.

Cinsellik ve hikmet, tarih boyunca sadece Doğu’da yanyana yorumlanabilmiştir. Doğu’da, belki Ortadoğu’da, belki Uzakdoğu’da ama hep ve daima Doğu’da…

Mesela Çin’de, Hindistan’da, İran’da… Mesela Rey’de, İsfahan’da, Tebriz’de, Bağdat’ta, Basra’da, Şam’da…

Selçuklular döneminde Konya’da, Sivas’ta, Kayseri’de…

Osmanlılar döneminde Bursa’da, Edirne’de, İstanbul’da…

Şehirler’de değil sadece, köylerde de.

Lao Tzu, Konfiçyus, Buda, Zerdüşt…

Veya İbn Sina, İbn Arabî, Mevlâna…

Cinselliğin hikmeti de, hikmet’in cinselliği de asaletini Şark’ta bulur.”

Dücane Cündioğlu – Hazret-i İnsan

Cinsellik; su gibi yemek gibi. O yüzden herşeyin içinde. Adabıyla, hissiyatıyla…

 

Buyrun farka siz karar verin:

 

 

 

 

 

 

 

 

 Dövüş Kulübü ve Meşk Ayini; Yaşama, Mimariye ya da Şehirciliğe Dair Neler Anlatır? 

Uyanın, İsa Çarmıha Gerilmedi!

matrix’te ölürsem kabrime gelme

İhsan Bilgin’in Millenium Park İle İmtihanı

 

sdmimproje