
Albert Camus’nun “Yabancı” romanı: “Bugün annem öldü veya dün tam hatırlamıyorum.” cümlesiyle başlar. Yazıldığı günler ve de bir süre sonrasına kadar oldukça vurucu ve de “yabancı” bir hissiyatı gösterir bu cümle. İyi edebiyatçılar var olan, hissedilen fakat derinlerde olduğundan kelimelere dökülmesinin bilinç dahilinde zor olduğu durumları yakalar ve yazarlar, böylelikle de konuşulamayan enteresan olgular toplumsal birer norm haline dönüşür ve “bilince” dahil olurlar. Ahlaki ve etik kafa karışıklığından normal bir şey olarak bahsedilmeye başlanması gibi. Farkında olarak konuşmak…
Şimdi sizlere belki de Camus’nun işe el atmamasından dolayı mimarlarda hala çağdaşlaşamamış, normalleşememiş, premodern dönemden kalmış gibi duran -ki bahsedeceğimiz şey modernist bir tavırdır, premodernlik işin kinayesidir- bir olgudan bahsedeceğiz.
Önce bir girizgah.
“Yaptığım şeyi, neden yapmış olabilirim acaba?” sorusu bilinç dışı yapılmış olan bir eylem sonucunda, kişinin kendini bilinç dahilinde sorgulamasının göstergesidir. Denilebilir ki: İnsan yaptığı şeyi sorguluyorsa eylem ile eylem sonrasındaki durumu aynı olamaz. Eylemi gerçekleştirirken, marjinal bir, akli ya da duygusal tutum sergilemiş bu sebeple de yaptığı şeyi sorgulamıştır. Katılıyoruz. Ancak dönem itibariyle kişinin kendi eylemlerini mercek altına alması için; günlük yaşamı içerisindeki davranış ve tutumlarının, başlangıcı ve de sonucunun zahirde çok da farklılaşmış olmasını beklememesi gerektiğini düşünüyoruz.
Postmodern dönem ordan-burdan, geçmişten, gelecekten, sinemadan, fenomenlerden, yalan tarihten, toplumsal olaylardan, göze sokulanlardan, iyi kitaplardan, zorla okutulan kitaplardan, kısacası her şeyden ve her yerden gelip hafızamızda ve de bilinç altımızda depolanmış verilerin olduğu bir dönem. Durumlar ya da etkiler karşısında verdiğimiz tepkilerin büyük çoğunluğu belki de tamamı işte bu depodan çıkıyor gün yüzüne. Dolayısıyla yapılan mimari üretim de aynı yerden.
İşte bu noktada mimar üretimini “acaba?” sorusuyla birlikte meydana getirmiyorsa – büyük çoğunluk getirmiyor emin olun- bilinç dışı bir mimari üretimden bahsedilebilir.
Postmodern dönemle birlikte, estetik anlayışın değiştiği, güzelin öldüğü gibi şeylerin söylendiğini duyuyorsunuzdur. Batman, Gotham şehrindeki gökdelenin bilmem kaçıncı katında karizmatik duruşuyla dışarıyı izlerken aynı zamanda yüksek gökdelenlerin güzel olduğunu yollar bilinç altlarına, var olmasa bile. Batman diye bir şey olmasa bile! Ya da Türkiye’den çıkıp Avrupa’nın meşhur şehirlerinden birinde gezen Avrupa hayranı birisi için şehirde gördükleri, düşünülmeden, “güzel” olarak kaydedilecektir hafızaya. Yine, ya da “Pamela Anderson ile satılan cips mutlaka güzeldir” olgusunun şehevi arzularla birlikte beyne yollanması gibi.
Bilinçli mimar, bilinç dışı yaptığı üretimin farkında olandır demeye getiriyoruz. Efendim? Mimar bilinç dışı davranamaz mı? Mimarlar her zaman doğruyu yaparlar! kendi yaptıkları Le Corbusier’den bu yana doğrudur. Okuldan alınan diploma ile yanlış yapma yetisi ortadan kaldırılır değil mi?
Kimse kendini kandırmasın efendim, ya da ne güzel işte, her türlü girdiden faydalanıyoruz demesin –diye de bilir ancak bu metin bize aittir, biz demesin diyoruz!- yaptığımız hareketlerde bir çok bilinç altı karmaşık şey yüklü olacaktır. Önemli olan bunun farkında olmak ve ikincil bir tutum izleyebilmektir.
Mimar önce insan olduğunu hatırlamalı, daha sonra ise insanın hata yapabileceğini kabul etmelidir. Akabinde yaptığı bilinç dışı üretimi bilinçle okumaya başlayabilir ve “hata” diye bir şeyin aslında var olmadığını anlayabilir. “Birey” olan mimar, “Hata”nın postmodern dönemde güzel ile birlikte – sayısal teknik (mühendislik) bahsetmiyoruz, bahsettiğimiz tasarımsal üretimdir.- alıp başını gittiğini, yerine –gelebilirse– bilincin geldiğini görür. Ama dediğimiz gibi hatanın var olmadığını anlamanın belki de ilk şartı hata yapılabileceğinin kabul edilmesidir.
Burada bir reçete verme hevesliliğinde değiliz sadece normların durduğu yerden bahis açtık. Ölen olgular, yerine gelenler ve onları anlamaya çalışmak etrafında dönüyoruz. Bilinçsizilik haletinin farkındalığını irdeliyoruz. Bu bağlamda bilinç dışılığın kontrol altına alınabilmesi önemlidir. Kontrol edilemiyorsa da bilinç dışı eylemin varlığından haberdar olmak bile, ileri bir adımdır.
Bilinçli bilinçsizlik belki de “doğru” mimariyi doğuracaktır kim bilir. Tabi eğer hala doğru varsa.
sdmimproje
bkz. MVRDV mimari bir grup, AK Parti ise siyasi bir parti. Öyle ise…